Avukat Muvaffak Benderli, 27 Aralık 1905 tarihinde Yanya’da doğdu. 1924 yılında Kabataş Lisesi’ni birincilikle bitirdikten sonra Dar-ül Fünun Edebiyat Şubesi’nde eğitimine devam etti. 1928 yılında fakülteden mezun oldu.
Mezuniyetinden sonra Adana’da edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. 1930’da İstanbul’a döndü ve İstanbul Hukuk Fakültesi‘ni, kazandı. Hukuk eğitimini sürdürmekte iken Galatasaray, Haydarpaşa ve İstanbul Erkek liselerinde öğretmenliğe devam etti. 1932 yılında Feyziye Mekteplerinde (Işık Lisesi) edebiyat öğretmeni olarak göreve başladı.
Hukuk Fakültesinden mezun olan Benderli, hem eğitimci, hem de avukat olarak uzun yıllar çalıştı.
1947 yılından itibaren Galatasaray Talebe Kurulu Neşriyat kolu tarafından Ercüment Ekrem Talu, ve Abdi İpekçi’nin de katkıları ile çıkarılan Galatasaray Dergisi’nin yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
1960-1962 yılları arasında İstanbul Barosu Başkanlığını yürüttü. Başkan olduğu dönemde İstanbul Barosunda ilk kadın yönetici de yönetim kurulunda yer aldı. Avukat Şükûfe Ziya Ekitler İstanbul Barosu Yönetim Kurulunun ilk kadın üyesi oldu.

1973-1981 arası Işık Üniversitesi Feyziye Okulları Vakfı Başkanlığını yaptı.
İstanbulspor Kurucu üyesidir.
Makale ve şiirleri gazete ve dergilerde yayınlandı.
28 Şubat 1982 günü 77 yaşında iken yaşamını yitirdi. 3 Mart 1982’de Teşvikiye Camiinde düzenlenen cenaze töreninin ardından Büyükada Mezarlığına defnedildi.
Yönetmen Can Togay’ın dedesi, hukuk kökenli yazar Gün Benderli’nin babasıdır.
Muvaffak Benderli’nin adı ,Sabetaycılara ait Fevziye Mektepleri Işık Lisesi Nişantaşı kampüsünün konferans salonuna verilmiştir.
Avukat Muvaffak Benderli’nin Eserleri ve Hakkında Yazılanlar
Edebiyat Bakalorya El Kitabı (1933)
Feyz-i Sıbyan’dan Işık’a Feyziye Mektepleri (Mert Sandalcı – 2005)
Muvaffak Hoca (Kolektif – 1983) – Eser Fevziye Mektepleri Vakfı tarafından basılmıştır.
“Ara sıra bazı dostlarımızın, yakınlarımızın, taze anıları ve acıları ile başbaşa iken, onları kaybetmiş olmanın yıkıklığı içinde elbet bir şey yazmak ve söylemek heyecanını duymuşuzdur. Ne var ki bir süre sonra bu dostlarımızın yakınlarımızın anılarını yazmak genellikle güç gelmiştir. Hele şimdiye değin böyle çalışma yapmamış bir kimsenin, hayatı büyük başarılar içinde geçmiş, edebi zevk ve kültürü olan bir fikir adamı hakkında yazmaya kalkışması bir cürettir. O’nu, iyi bir şekilde yansıtamamış, anlatamamış olmanız üzüntüsü sarar insanı. Uzun bir süredir çalışırken hep bunu düşündüm. Gözlerimin önüne gelen o güleç simanın sanki beni bu yönden ikaz eder tavrını kafamda taşıdım. Bu sorumluluğu hep duydum. Bunca Başkanlarımızın ölümü üzerine yapılan törenlerde O’nun kelimelerin isabetle seçilip oturtulması ile geliştirdiği konuşmalarının hafızalarda iz bıraktığını unutmak mümkün değildir. O, daima Başkanlarımızı her vesile ile anma kadirşinaslığını göstermişti. Yönetim Kurulu toplantılarında, Sayın Fahir İpekçi, Sıddık Sami Onar Hocamız ve Sayın İbrahim Şevket Dilber, Sayın Osman Celal Kermenle ilgili anılarını dinleyenler geçmiş günlerde birlikte olmanın, ortak çalışmanın hazzını duymuşlardır. Sanıyorum ki bu onların yerine seçilip gelenler için de bir şevk kaynağı olmuştur. Böylesine bağlayıcı, uzlaştırıcı bir yeteneği vardı. Herkese, öğrencilerine, meslektaşlarına, dostlarına daima hatırşinas ve sevgi dolu idi. Taassup, yobazlık ve bağnazlık hiç mi hiç bağdaşamadığı, adeta birden düşman kesildiği konulardı. İnanç sahibi ve dava adamı idi. Türk inkilabının genç “muallim”lerindendi. Taviz vermez kişiliğinin yobazlık ve bağnazlığı reddedişi, onun Türk inkılabına ve ulusunun geleceğine olan inanç ve güven duygularını gösteriyordu…”
