Özgür Yargı Derneği Manifestosu
“Adalet halkın nefesidir” mottosuyla, halkın nefes alabileceği adalete içkin bir dünya istemiyle; hak aramayı, haksızlık refleksi yüksek bir oyun olmaktan çıkartmak üzere, tam bağımsız bir yargı ve adalete içkin bir hukuk düşüyle “ÖZGÜR YARGI” isimli derneği kurmuş bulunmaktayız.
Özellikle belirtmek isteriz ki; bu yalnızca bir dernek değil, aynı zamanda manyetik bir özgürlük akımının, adalet hareketinin ve tam bağımsız bir hukuk biliminin filiz vermesi olacaktır.
Yargının bağımsızlığını ve adaletin felsefesini yaratmaya talibiz. Hukuka ve adalete dair hayallerimiz için yola çıkıyoruz. Bu yolda, her şeyden önce yargının bağımsızlığının gerekliliğine inanıyoruz. Yargının bağımsız olmadığı bir yerde en iyi yasaları da yapsanız, bir anlam ifade etmeyeceğini düşünüyoruz. Hedefimiz zor, çünkü biliyoruz ki hukuk, bin yıllardır güçlüler ve egemenler tarafından kendilerine yontulmaya çalışılmış ve onlara hizmet için var kılınmış gibi bir duruma düşürülmüştür. Dünyanın her yerinde bu sosyolojik, siyasal ve psikolojik gerçeklik kısmi farklılıklarla da olsa devam edegelmektedir. Bu bakımdan ortaya koyduğumuz özgür, adil ve eşitlik içinde bir hukuk formu ideali, çok zor bir hedef olarak görünmektedir. Bu zorluğa karşı mücadelede en büyük ilham kaynağımız, içindeki canlılarla birlikte tüm doğaya faydalı olabilecek işler yapabilmek tutkusudur.
Biz, hukukun sadece insanlar için değil; hissedebilen bütün canlılar ve onların içinde yaşadığı tüm doğanın bütünlüklü çıkarları için varolması gerektiğine inanıyoruz.
Mahkeme dosyalarının kâğıtlardan oluşmadığını, içinde birçok insanın ve hissedebilen birçok canlının yaşamı olduğu bilincinden hareket ediyoruz.
Biz, yepyeni bir hukuk kültürü yaratmak istiyoruz. Bu kültür içinde yargı, sadece yargıç, savcı ve adliye binalarından ibaret olmayacak. İçinde avukatlar ve yurttaşlarda kendilerine eşit paydaş olarak yer bulacak. Yurttaşlar adliye ile etkileşim içinde olacak. Böylece yurttaşlar adliyenin bir tür denetleyicisi olacak. Adaletsizlikler karşısında topluca itiraz etmesini, kamuoyu oluşturmasını bilen yurttaş kültürü oluşacak. Sonuçta, tıpkı 1750 yılında Postdam’da yaşayan bir değirmenci gibi, değirmenini kendisinden zorbalıkla almaya kalkışan Prusya Kralı II. Frederick’e, Berlin’deki bağımsız yargıçların varlığından aldığı güç ve bunun ortaya çıkardığı özgüvenle, “Berlin’de Hâkimler var” diyerek, adaletin olduğu her yerde umudun da olduğu duygusunu zihinlerinde, kalplerinde ve ruhlarında hissedeceklerdir.
Özgür Yargı Derneği olarak, A,B,C gibi konjonktüre göre değişen planlarımız yok ve olmayacak. Bizim tek bir plan ve gerçekliğimiz var: O da “adalet” olacaktır. Bu anlamda bizler, doğrunun, gerçekliğin ve haklının yanında olmakla birlikte, kötünün ve kötülüklerin de karşısında olacağız. Kısacası adalet halkın nefesidir. Bu nefes de bizim varoluş sebebimiz olduğu gibi, aynı zamanda da tek gerçekliğimizdir. Zira Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; kurtuluş, gelecek, özgürlük, her şey adaletle olasıdır. Dolayısıyla bu nefesin yılmaz koruyucuları olacağız.
Biz hayalciler değiliz, hayalleri olan insanlarız. Bu nedenle her zaman “gerçekçi ol, imkânsızı iste” mottosundan hareket etme kararlılığında olacağız.
Adalete dair hayallerimizi gerçeklikle buluşturmak için, ilk önce dernek bünyesinde “Özgür Yargı Akademisi” ni kuracağız. Bu akademiye “Bağımsız Yargı Üniversitesi” de diyebiliriz. Şimdiden, çoğunluğu alanında öncü profesörlerden oluşan bir kadro yapısı oluşturduk. Hedefimiz bu sayıyı bir ay içinde 50’ye çıkarmak. Akademi bünyesinde 4-6 aylık aralıklarla adalete içkin konularda sempozyumlar düzenleyeceğiz ve ilk sempozyumun ana başlığı “Yargı Bağımsızlığı ve Özgür Hukuk Bilimini Kurmak” olacak.
Bunun dışında dernek bünyesinde Çocuk ve Kadın Hakları Komisyonu ve Çevre ve Hayvan Hakları Komisyonunu da kuracağız.
Özellikle belirtmek isterim ki, bizim mücadelemiz asla ve asla siyaset mücadelesi olmayacak; yargının ve adaletin onur mücadelesini vermek ve özgür hukuk bilimini kurmak olacak. Dolayısıyla derneğimiz, masum ve bilimsel bir adalet hareketidir ve 21. yüzyılın kaotik girdabının ortasında, vicdanın, toplumsal barışın, özgürlük ve eşitliğin varoluşsallığının etkileyici ve üst düzeyde bir kıvılcımıdır.
Hukuk dünyası bir göl ise, derneğimiz ve amaçları da bu göle çalınacak özgürlük, eşitlik, adalet ve bağımsızlık mayasıdır. Sizleri temin ederiz ki, bu gölde, o hep aradığımız özgürlük, eşitlik, adalet ve bağımsızlık mayası tutacak…
Sizleri, ayakları yere basan bir dünyada, adalete içkin bir varoluşun, yer ve zaman dışı cazibesini, sınırsız olanaklar içinde keşfe ve yaşamaya davet ediyoruz.
Ya adalete içkin özgür ve tam bağımsız hukuk bilimi kazanacak ya da biz kaybedeceğiz.
Son olarak, Albert Camus’un bir sözünden esinlenerek şunu özellikle ifade etmek isteriz ki; adalet bir denizse, bizler birer martıyız. Ve biz martılar, fırtınanın şiddeti ne olursa olsun, sevdiğimiz denizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Özgür Yargı Derneği Yönetim Kurulu
ÖZGÜR YARGI DERNEĞİ İLKELERİ
(1) Erkler ayrılığı ilkesinin yargının bağımsızlığının önkoşulu olduğunu kabul eder.
(2) Gerek derneğin iç işleyişinde ve gerekse de yargının üzerinde işlediği genel sistem içerisinde gerçek demokratik esasları benimser ve olabildiğince doğrudan demokrasi ilkesini gözetir. Demokrasiyi yönetsel bir işleyiş olarak düşünmenin yanında etik bir değer olarak da kabul ederek, yönetsel bir sistemi tanımlamanın ötesine taşan anlayışla ve içinde cansız varlıklar da olmak üzere tüm doğa unsurları arasındaki ilişkileri düzenleyen bir bütün olarak kavrar. Bu nedenle katılım unsurunu sadece seçimlerde oy vermekle sınırlı görmez, hayatın bütün alanlarına yaymak ister.
(3) Adalete içkin hukuk halkındır ve bu anlamdaki hukukun üstünlüğünü savunur.
(4) Meslek etiği ilklerinin bir gereği olarak, politik faaliyette bulunmaz. Fakat yürütme erki, yasama erki ya da diğer kişi, kurum ve kuruluşların yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına yönelik her türlü olumsuz davranış, tutum ve girişimlerine karşı bir nevi meşru müdafaa tarzındaki karşı çıkışlarının yargı etiği ilkelerinin ve yargının onurunun önemli ve vazgeçilmez bir gereği sayar.
(5) Liyakat ilkesinin yargı bağımsızlığının olmazsa olmaz ilkelerinden birisi olduğunu kabul eder ve liyakatsizliğin, kendinde olandan fazlasını istemek olduğunu iddia eder. Yargıda, bürokraside ya da başka bir alanda, birisinin liyakatiyle uyumlu olmayan mevkie getirilmesi, hem hakkı yenen kişiye, hem ilgili kurum ya da ilgili işyerine ve hem de bu kurum ya da işyerlerinden hizmet alan yurttaşlara yönelik bir adaletsizlik sayar. Özetle, bir göreve liyakatlinin yerine, liyakatli olmayanı getirmenin ayrımcılık suçuna eş değer bir hukuksuzluk olduğunu kabul eder.
(6) 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası’nın 15.maddesinde yargıçlık ve savcılık mesleğinin üçüncü sınıf, ikinci sınıf, birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıf olmak üzere dört sınıfa ayrıldığı belirtilmiş olup; bu durum yargı alanında liyakate dayalı bir yükselme, terfi ve atama sisteminin bir aracı olarak düşünülmüşse de, bunun doğru olmadığını, yargıç ve savcılar arasında kıdemden kaynaklanan sınıf farklarının yaratılmış olmasının, aslında daha çok okumak, çalışmak ve araştırmakla geliştirilecek vicdani yetkinliğin, tamamen mesleki kıdeme indirgenmesi anlamına gelmekte olduğunu ve liyakat ilkesinin özüne aykırı olduğunu, bunun yanında, yargıçlar arasında eşitsizlik yarattığı gibi, değişik sınıf kategorisinde yer alan yargıçlar tarafından yargılaması yapılan ilgili ve benzer davaların tarafları arasında eşitsiz bir durum yaratılmış olduğu izlenimi yaratılmış olması açısından da eleştiriye neden olabilecek bir durum olduğunu kabul eder.
(7) Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin seçiminde liyakat sistemi esas alındığında, kürsü diye tabir edilen yargılama makamlarında bilfiil görev yapan yargıç ve Cumhuriyet savcılarının seçilmesi gerektiğini; buna karşın gerek Bakanlık bürokratları, gerek müfettişler ve gerekse de yönetsel bir birim olan HSK’da görevli bürokratların seçilmemesi gerektiğini, zira yıllar boyunca yargılama yapmamış, adalet dağıtmak görevinde bulunmamış, tabiri caizse kürsü arkasında görev yapmış bürokratların kendi alanlarında liyakatli olsalar da, adalet dağıtma görevi bakımından kürsüde görev yapan yargıç ve savcılardan daha liyakatli olmadıklarını kabul eder. Yine yüksek mahkeme seçimlerinde benzer durumun, (yalnızca) unvanlı görevlerde bulunmuş başsavcılar ve (müstakil) komisyon başkanları içinde aynen geçerli olduğunu kabul eder. Zira bir başsavcı ve müstakil komisyon başkanının görevi yönetsel bir görev olup, yargısal değildir. Dolayısıyla bu görevlerde bulunanların yüksek yargı seçimlerinde kürsü yargıçlarından daha liyakatli oldukları öne sürülemeyeceğini savunur.
Bunun yanında Yüksek mahkemelerin üye ihtiyacı olan dairesinin baktığı davalar bakımından uzmanlığını ve ilgili alanda yetkinliğini ispatlamış kürsü yargıç ve savcılarının üye seçilmesini savunur.
(8) Yargıç ve savcı atamalarında ve unvanlı kadrolara yapılacak atamalarda olması gerektiği gibi ve hatta daha da sıkı koşullara bağlı olacak şekilde, önceden ilan edilmiş, objektif, cinsiyet ayrımcılığı içermediği gibi, cinsiyet eşitliğini ısrarla vurgulayan ve gerektiği ölçüde kadınlar lehine pozitif ayrımcılık öngören, belirlenebilir, puanlaması olanaklı ve somut, dürüstlük ve doğruluğu olduğu kadar idealist özellikleri ön plana çıkaran ölçütler getirilmesi gerektiğini savunur.
(9) Yargı bağımsızlığının sağlanabilmesi için ilk derece mahkeme kararları dolayısıyla yargıç ve savcılara, Yargıtay ilgili daire başkanları ve İstinaf Mahkemesi ilgili daire başkanlarınca; İstinaf mahkemesi başkanı, üyeleri ve savcısına ise, Yargıtay ilgili daire başkanları tarafından not verilmesi uygulamasının kaldırılmasını savunur.
(10) Yargı bağımsızlığının mutlak bir şekilde sağlanabilmesi yolunda önemli bir adım olarak, savcıların kendi içinde özerk, dışarıya karşı tam bağımsız olmaları gerektiğini; bu nedenle haklarında başsavcılar tarafından performans formu ya da benzeri şekilde sicil formu düzenlenmemesi gerektiğini savunur. Savcısı bağımsız olmayan bir hukuk sisteminde meydana gelen bir adli olayın, hukuksuz bir şekilde; ya bir şekilde mahkemeler önüne hiç götürülmeyebileceği ya gerektiği gibi götürülemeyeceği ya da yargılama aşamasında diyalektik bir yargılamanın yapılamayacağını ve böylece etkili şekilde kovuşturulamayacağı gerçeğini göz ardı etmez.
(11) Yine yargı bağımsızlığının mutlak bir şekilde sağlanabilmesi yolunda önemli bir adım olarak, gerek yargıçlar ve gerekse de Cumhuriyet savcıları hakkında Kurul müfettişleri ile adalet müfettişlerinin olağan denetim yetkilerinin kaldırılarak, performans değerlendirme ve geliştirme formu düzenlemeleri uygulamasının kaldırılması gerektiğini savunur.
(12) Staj/adaylık döneminde bağımsızlığı sağlanamayan bir yargıç ve savcının, yargı bağımsızlığını içselleştirerek, adalete içkin kararlar verebilmesinin imkânsız olduğunu, bu neden yargıç ve savcı yardımcılarının belirlenmesi, eğitimi, görevden alınması ve atanmasının yargı bağımsızlığı esasına göre düzenlenmesi gerektiğini savunur.
(13) Yargıçlar ve savcılara, kendileri hakkındaki sicil dosyalarına istedikleri zaman erişebilme olanağı tanınması gerektiğini savunur.
(14) Unvanlı kadroların belirli liyakat ölçütlerinin karşılayanlar arasından yargıç ve savcıların oylarıyla seçilmesini, seçilenlerin 2 yıl üzerinden tek dönem için seçilmesini ve dönüşümlü olması gerektiğini savunur.
(15) Hak ve özgürlükler ile yargı dünyasına ilişkin tüm konularda parlamento tarafından yapılan veya yapılması gündeme gelen konularda düşünce, görüş ve eleştirel katkı sağlamayı sorumluluğunun bir gereği sayar. Bu türden bir katkıda bulunmak konusunda üyelerini ve tüm hukuk bileşenlerini teşvik eder.
(16) Adli kolluğun etkin kullanılabilmesinin önünün açılmasını ve geliştirilmesini destekler.
(17) Yargı kararlarını hiç ya da zamanında yerine getirmeyen kişi, kurum, kuruluş ya da benzerlerine yönelik hukuki yaptırımların caydırıcı ağırlıkta olması için yeni bir yasal düzenlenme yapılması gerektiğini savunur.
(18) Başta adalet daireleri olmak üzere tüm işyerlerinde, adına mobbing denilen psikolojik işkence uygulamalarının önlenmesi için, mobbingin ceza yasalarında suç olarak düzenlenmesi gerektiğini savunur.
(19) Hukukun siyasete alet edilmesinin önlenmesi için, bu gibi girişimlerin ceza yasalarında ağır cezalık suç olarak düzenlenmesi gerektiğini savunur.
(20) Hukuku dogmatik ve statik bir bilim olmaktan kurtarılarak, öğretide hukuka irrasyonel bir felsefenin temel öğretisi gözüyle bakılmasının önüne geçilmesi gerektiğini savunur.
(21) Soruşturma ya da duruşma dosyalarında yazılı isimlerin bir insan olduğu gerçeğinin bir an bile akıldan çıkarılmaması gerektiğini savunur.
(22) Somut ve materyalist hayat koşullarının, soyut ve fizikötesi adalet duygusuyla ilişkisinin gerçeklik boyutunda olduğu zaman doğru karara ulaşılabileceğini savunur.
(23) Hukukçunun asayiş ve güvenlik insanı değil, adalet insanı olduğunu savunur.
(24) Avukatı, yargıç ve savcılarla birlikte yargılamanın asli bir unsuru olarak görür. Dolayısıyla avukatın, yargıç ve savcının her karar ve işleminde varlığını bilgisiyle hissettiren kurucu yargı organlarından birisi olduğunu savunur. Bu kapsamda olmak üzere, avukatlarla yargıç ve savcıların yargılama süjesi olmak bakımından eşit makamlar olması gerektiğini savunur.
(25) Savcılar ve yargıçların ayrı binalarda görev yapmaları gerektiğine inanır.
(26) Savunma makamının savunmayı hakkıyla yapabilecek yetkilerle donatılması gerektiğine inanır.
(27) İddia makamı ile savunma makamı arasında denge sağlanması gerektiğine inanır. Başka bir deyişle “silahların eşitliğinin”, “yetkilerde dengenin” ve usulü eşitliğin sağlanması gerektiğini savunur. Bu durumu sağlamanın adil (hakkaniyete uygun) yargılama ilkesinin ön koşulu olduğunu savunur.
(28) İddia makamı ile yargıcın aynı kürsüde yan yana oturmasının ‘iddia’ ile ‘hükmün’ birleşmesi anlamına gelebileceği kaygısını taşır. Hem bu kaygı hem de silahların eşitliği ve dolayısıyla adil yargılanma prensibi gereği, iddia makamı ile savunma makamının duruşma salonundaki mekânsal konumunun yargıç kürsüsüne aynı uzaklıkta bir mesafede eşit derecede olması gerektiğini savunur.
(29) Avukatların mutlak bağımsızlığını savunur. Bağımsızlığı olmayan bir avukatlık mesleğinin savunma ve hak arama görevini gerçekleştiremeyeceğini düşünür.
(30) TBB başkanının ve yönetim kurulunun aralarından seçeceği bir üyenin HSK’nın doğal üyesi olması gerektiğini savunur.
(31) Savunma hakkının niteliği ve adil yargılanma hakkının gereği olarak kişinin kendini savunabilmesi ve bu amaçla kendine avukat tutabilmesinin temel insan haklarından birisi olduğunu kabul eder.
(32) Savunma makamının kısıtlanan haklarının, şüpheli ve sanığın kısıtlanan hakları demek olduğu kadar, şüpheli ve sanığın kısıtlanan haklarının da savunma makamının kısıtlanan hakları demek olduğunun bilincindedir. Bunun yanında, özellikle günümüzdeki gibi karmaşık ve kaotik toplumlarda herkesin bir gün herhangi bir şekilde şüpheli konumuna düşme olasılığı bulunduğu gözetildiğinde, savunma makamının kısıtlanan haklarının bütün toplumun kısıtlanan hakları demek olacağının da bilincindedir.
(33) Savunma ve savunma makamı söz konusu olduğunda, başta Birleşmiş Milletler Avukatların Rolü Konusunda Temel Prensipleri, Avrupa Topluluğu Avukatlık Meslek Kuralları ve Avukatlık Meslek Kuralları olmak üzere savunma etiğine ilişkin tüm hükümleri savunur.
(34) Derneğin amaçlarını gerçekleştirmek üzere il, ilçeler ve yurt dışında şubeler ve temsilcilikler açmak, platformlar, çalışma grupları ve komisyonlar oluşturmak gerektiğine inanır.
ÖZGÜR YARGI DERNEĞİ TÜZÜĞÜ ÖNSÖZÜ
Özgür Yargı Derneği, ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri ile hukukun örgütlenme özgürlüğüne ilişkin evrenselleşmiş ilke ve kuralları çerçevesinde kurulmuş olup;
Yargı bileşenlerinin ekonomik, sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesi istemlerini ve hatta ortaya konulan emeğin gerçek hakkının verilmesi mücadelesini göz ardı etmeksizin,
Her şeyden önce yargının onuru için, bağımsızlık ve tarafsızlığını gerçekleştirmek amacına ulaşabilmek üzere,
Türk Yargı Etiği Bildirgesi ve başta Bangalor Yargı Etiği İlkeleri olmak üzere uluslararası hukukta düzenlenmiş olan tüm yargı etiği kodlarına ve savunma etiği kodlarına titizlikle uyulmasını ve adalete içkin bir hukuk dünyası yaratmak için,
Başta yargıç, savcılar ve avukatlar olmak üzere tüm adalet bileşenlerinin çıkarlarının, adaletin halkın nefesi olduğu mottosundan hareketle halkın adalet ümidiyle bütünleşmiş bir anlayışla,
Yargıçların Rolü, Etkinliği ve Bağımsızlığı Konusunda Avrupa Konseyi Üye Devlet Bakanlar Komitesi’nin [R(94)12] sayılı tavsiye kararının dördüncü maddesinde belirtildiği üzere, “Yargıçların tek başlarına veya başka herhangi bir organ ile birlikte, bağımsızlıklarının ve çıkarlarının korunması amaçlarıyla özgürce birlik kurabilmeleri” ne olanak tanıdığı hususu da göz önünde bulundurularak,
Sadece yargıç ve savcıların değil, avukatların, adalet personellerinin ve sivil halkın da üye olabilmesine olanak tanıyarak, adaletin halkın nefesi olduğu düşüncesini demokratik katılım ilkesi ile taçlandırarak,
Toplumsal barışın anahtarının adalet duygusunun tatminine, toplumsal ilerlemenin anahtarının ise, özgürlüğün varoluşuna bağlı olduğu düşüncesiyle,
Özellikle yargı ve savunma etiği alanında olmak üzere, düzenlenecek bilimsel etkinler ile adaletin bir kutup yıldızı olduğu söyleminin bilimsel olarak hayata geçirilmesi çabası üzerinde önemle durulması sonucunda yargının onurunun, bağımsızlığının ve tarafsızlığının gerçekleştirilmesinin çok daha kolay olacağı bilimsel bakış açısıyla,
Dernek bünyesinde adalete içkin konularda kuramsal düzeyde sempozyumlar düzenleyip, çeşitli aralıklarla eğitimler verecek “Özgür Yargı Akademisi” isimli, adeta bir üniversitenin bilim kurulunu çağrıştıran yeni ve alanında ilk olacak seçimlik bir dernek komisyon oluşturulacağı,
Yargı ve savunma dünyasının amacının sadece insanların değil, bütün canlıların ve hatta doğanın parçası olan bütün bileşenlerin haklarının korunması olduğu bilinci içerisinde Dernek bünyesinde, çevre ve hayvan hakları komisyonu oluşturulacağı,
Çeşitli nedenlerle toplum içinde dezavantajlı grupların başında gelen çocuklar ve kadınların insan haklarının hayata geçirilebilmesi için, yoğun bir çaba gösterilmesi gerektiği düşüncesiyle çocuk ve kadın hakları komisyonu oluşturulacağı,
Sözü ile hukuk dünyasında yerini alacaktır: